Kapat

Kayıt

Lütfen kullanıcı adınız ve şifrenizle giriş yapın.

Giriş

Hesap şifrenizi hatırlayamıyor musunuz?

Hesabınıza erişemiyor musunuz?

Dil Seçimi Yapın

Bu sitenin diğer dil seçenekleri:

    Ülke seçimi yapın

    ​Hazırlayan: Ali Naki Şanver, İnşaat Yüksek Mühendisi

    Master Builders Solutions Yapı Kimyasalları Endüstri Segment Satış Sorumlusu​

    24.02.2023

    Mevcut Yapı Stoğu ve Kahramanmaraş Depremi

    Ülkemiz bir deprem bölgesi ve her birkaç yılda bir büyük depremler ile hem fiziki hem maddi hem de manevi olarak sarsılmaktadır. Van, Elazığ ve İzmir depremlerinin ardından son olarak Pazarcık/Kahramanmaraş merkezli yaşanan 7.7 büyüklüğündeki deprem ve dokuz saat sonra onun tetiklediği farklı fay hattında gerçekleşen 7.6 büyüklüğündeki Elbistan/Kahramanmaraş merkezli deprem onbinlerce can kaybına yol açmıştır. Bu afet göstermiştir ki daha önce yaşanan bunca acı bizlere ders olmamıştır.

    Bu yıkıcı depremin ardından bölgede geçirdiğimiz 9 günlük zaman diliminde yüzlerce binada yaptığımız inceleme bizlere yapı stoğumuzum ivedilikle incelenerek gerek güçlendirme gerekse yeniden yapım ile depreme dayanıklı hale getirilmesi gerektiğini söylüyor. Ancak bu sayede deprem ne büyüklükte olursa olsun başta can kaybı olmak üzere maddi kayıpların ve zaman kaybının önüne geçmek mümkün olacaktır.

    Ülkemizdeki mevcut yapı stoğunun önemli bir kısmı 1999 Düzce Depremi öncesi inşa edilmiştir. Düzce Depreminin bir milat olarak kabul edilmesinin sebebi bu deprem sonrasında Türkiye'nin yapı denetim ile tanışmasıdır. Buna bağlı olarak bu tarihten itibaren inşa edilen yapılarda beton kalitesi (özellikle hazır beton endüstrisinin gelişmesi ile) ve inşaat kalitesi görece artmıştır. 99 depremi sonrasında inşa edilen yapılarda dahi önemli yetersizlikler yer almaktayken, yetersiz enine donatı, düşük beton basınç dayanımı, uygun detay olmaksızın düz yüzeyli donatı kullanılması gibi olumsuzluklar bu tarihten önce inşa edilen yapıların karakteristik özellikleri haline gelmiştir. 

    Depreme dayanıklı bir yapının inşa edilebilmesi için yapı elemanlarının depremin yaratacağı iç kuvvet etkileri ve yerdeğiştirme taleplerini karşılayabilecek dayanım ve sünekliğe sahip olmaları gerekmektedir. Mevcut yapı stoğunun en belirgin özelliğinin sünek detaylara sahip olamaması düşünüldüğünde önemli bir bölümünün risk altında olduğu göze çarpmaktadır. Ülkemizde 2018 yılında Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlı Afet ve Acil durum Yönetimi Başkanlığı tarafından yayımlanan Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği depreme dayanıklı yapı tasarımı için çeşitli hesap yöntemi, tasarım ilkeleri ve minimum gereklilileri oldukça detaylı bir biçimde tanımlamaktadır. Ayrıca bu deprem ve geçmiş depremlerden edindiğimiz izlenim yönetmeliğe uygun olarak tasarlanabilmiş ve projesi ile  uyumlu bir şekilde inşa edilebilmiş binaların depremi ayakta atlatarak “Can Güvenliği" performansının sağladığını göstermiştir. Ancak her ne kadar 1999 Düzce depremi milad olarak görülse de 1999'dan sonra inşa edilen yapıların da (son 5 yıl içinde inşa edilen yapılar da dahil) yönetmelikte belirtilen bir çok kuralı karşılamadığı bölgedeki yapı stoğunda da gözlenmiştir. Örnek olarak, enine donatılarda kanca açısının 135 derece yerine 90 derece olması, çiroz kullanılmaması, enine donatı aralıklarının olması gerekenden fazla olması, birleşim bölgelerinde (joint) kesme donatının yetersiz olması, beton dökümünün yeterli titizlikle yapılamaması ve buna bağlı olarak yerleşme problemlerinin gözlenmesi gibi bir çok aksaklık bölgedeki yapı stoğunun genel özelliklerini belirlemektedir. Tüm bunlara ilaveten genel bir deyim ile 20 yıl ve öncesinde inşa edilen yapılarda düşük beton basınç dayanımı ve buna bağlı olarak oldukça yüksek eksenel yük seviyesi, projesi ile uyumsuz kat ilavesi, alanı genişletmek için yapısal eleman kesilmesi gibi problemler de yıkımı dramatik ölçüde artırmaktadır. 


    Peki Çözüm?

    Her ne kadar durum iç açıcı olmasa da çözüm yolunu biliyoruz. Depremden kaçamayacağımıza göre ilk olarak bu gerçek ile yüzleşmemiz gerekmektedir. Çözüm ise bilimsel metodlardan geçmektedir. Ülkemizde ve     dünyada hem depreme dayanıklı yapı tasarımı hem de mevcut yapıların deprem performansının iyileştirilmesi için oldukça fazla sayıda akademik çalışma gerçekleştirilmiştir ve gerçekleştirilmektedir. Yeni yapılan binalarda doğru proje ve denetim eksikliklerinin giderilmesi ile önemli ölçüde yol katedilebilecektir. Mevcut yapı stoğu için ise en büyük problemlerden bir tanesi ilgili kamu kurumlarının işe hangi binalardan başlayacağının belirlenmesidir. Bu konuda ilgili kamu kurumları belirli bölgelerde önemli atılımlar ile oldukça yol katetmiştir.       

         

     

    En riskli olarak tahmin edilen belirli sayıdaki binalarda alınabilecek aksiyon ise ya binaları yıkıp yeniden inşa etmek ya da binalarımızı güçlendirmek olacaktır.

    Yapının yıkılıp yeniden yapılması veya güçlendirilmesi, taşıyıcı sistem güvenliği, fonksiyonellik ve ekonomik konular gözetilerek karar verilmesi gereken bir durumdur. Ancak birçok durumda güçlendirmenin hem ekonomik hem de hızlı olduğu gerçeği net olarak bilinmektedir.

    Bir yapının oldukça fazla sayıda mühendislik çözümü ile güçlendirilmesi mümkündür. Ülkemizde yaygın olarak, taşıyıcı sisteme güçlendirme perdesi ilavesi, betonarme mantolama gibi geleneksel yöntemler ile  lifli polimer kompozit malzemeler ve sismik sönümleyiciler gibi yüksek teknoloji ürünleri ile güçlendirme yöntemleri kullanılmaktadır. Yapının ihtiyacına göre uygun güçlendirme yöntemi projelendirilerek uygulanır ve yapı 2018 Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği'nde belirlenen performans hedefini karşılayacak seviyeye getirilir. Oldukça niş bir alan olan güçlendirme işinde projenin ve uygulamanın konusunda uzman ve tecrübeli kadrolar tarafından yapılması oldukça önemlidir. Yapılan güçlendirme uygulamalarının tam anlamıyla kontrolünün gerçek bir deprem olduğu unutulmamalıdır.

    Depremin yüzyıllardır ülkemizin kaçınılmaz bir gerçeği olduğunu yaşadığımız olaylar göstermiştir. Son olarak ülkemizde meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerde de mevcut eski yapı stoğu, kalitesiz malzeme kullanımı, kalitesiz işçilik, yanlış veya eksik projelendirme, taşıyıcı eleman kesme yapıya sonradan bilinçsizce yapılan müdaheleler dolayısıyla ciddi bir kayıp yaşanmıştır. Yaşanan depremler sonucunda depremin değil, bilinçsizlik ve zamanında gerekli önlemlerin alınmamasının bu kadar can ve mal kaybına yol açtığı gözlemlenmiştir. Bu kayıpları azaltmak, ülkemizi daha güvenli bir yapı stoğuna sahip olmasını sağlamak için tüm yapılarımızın güncel yönetmeliklere deprem güvenliğinin değerlendirilmesi ve gereken tüm yapılarda güçlendirme uygulamaları, kentsel dönüşüm uygulamaları ivedilikle yapılmalıdır.